BEYAZ GARDENYA
12
Yaşımdan bu yana, her yıl doğum günümde bana, kimin gönderdiği belli olmayan
beyaz bir gardenya gelirdi. Üzerinde ne bir not ne de bir kart olurdu. Çaresiz
bir şekilde çiçekçiyi aradığımda ise; ödemenin peşin yapıldığını söylerlerdi.
Bir süre sonra, çiçeği gönderenin kimliğini öğrenme çabalarımdan vazgeçtim.
Yumuşacık, pembe kağıtlara sarılmış sihirli bir görünüm sergileyen beyaz
çiçeğin baş döndüren kokusunun ve güzelliğinin tadını çıkarmaya başladım.
Fakat, hiçbir zaman da gönderenin kim olduğu üzerine hayaller kurmaktan
vazgeçmedim.
En mutlu anlarım, kimliğini saklayan bu çok utangaç ama tuhaf,
ayni zamanda heyecan verici ve harika insanın kim olduğunu düşünerek geçti.
Ergenlik dönemimde, çiçeği gönderenin beni çok seven ya da benim tanımadığım,
ama bana hayran bir erkek olduğunu düşünmek çok zevkliydi. Annem genellikle
benim bu hayallerime katkıda bulunurdu. Bana sık sık, bu kişinin iyilik
yaptığım ve teşekkürünü bu biçimde dile getirecek biri olup olmadığını sorardı.
O zaman, bisikletime binerken, küçük çocuklarıyla alışverişten eli kolu dolu
olarak evine gelen komşumuzu anımsardım.
Çünkü, her zaman o komşumuzun
aldıklarını arabasından eve taşımasına yardım eder ya da çocukların yola
fırlamalarını engellerdim. Çiçekleri gönderen, belki de caddenin karısındaki
evde oturan yaşlı adamdı. Kışın buz tutan merdivenlerden inerken düşmemesi
için, posta kutusundaki mektuplarını posta kutusundan ben alır götürürdüm
evine. Annem, gardenya konusunda hep hayal gücümü kullanmama yardım etmiştir.
Çocuklarının hep yaratıcı olmalarını isterdi. Ayrıca, sadece kendisinin değil,
tüm dünyanın bizi sevdiğini hissetmemizi isterdi. 17 Yaşına geldiğimde bir
erkek kalbimi kırdı. Beni telefonla son kez aradığı gece, uyuyana kadar ağladım.
Ertesi sabah uyandığımda aynamın üzerine rujla yazılmış bir not buldum:
Yarı-Tanrılar çekip gittiklerinde, gerçek Tanrılar ortaya çıkarlar.
Unutma!." Emerson'un bu sözleri hakkında uzun uzun düşündüm ve çektiğim
acılar yok olana kadar da annemin yazdıklarını aynamdan silmedim. Cam siliciyi
elime aldığımda annem gerçekten iyileştiğimi biliyordu artık.
Fakat elbette
annemin iyileştiremeyeceği yaralar da aldım. Babam bir kalp krizinde öldü.
Duyduğum üzüntü bir anda terkedilmişliğe, korkuya, güvensizliğe ve öfkeye
dönüşmüştü ... Yaşadığı büyük acı bile annemin duygularımı anlamasını
engellememişti. Çocuklarının kendilerini nasıl hissettikleri her zaman onun
için çok önemli olmuştu. Bize, çirkinliklerde bile bir güzellik bulmayı
öğretmişti. Annem çocuklarının kendilerini gardenya gibi görmelerini istemişti.
Güzel, güçlü, mükemmel sihirli ve belki de biraz gizemli bir koku ile birlikte.
Annem, ben 22 yaşıma geldiğimde öldü ve ben annemin ölümünden 10 gün sonra
evlendim. Gardenyalar o yıldan sonra gelmez oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder