BİZİ
BİRBİRİMİZE BAĞLAYAN BAĞLAR....
Yorganın çok eski olduğu açıkça görülüyordu. İpek
parçaların çoğu ek yerlerinden ayrılmıştı, ama hala çok güzeldi. Patchwork
öğretmeni, hepimizin görebilmesi için yorganı biraz daha kaldırdı. “1800’lü
yılların ortalarında çok popüler bir desenmiş bu. Şu çeşitliliğe bir baksanıza.
Bu yorganı satın aldıktan sonra orijinalinin daha büyük olduğunu fark ettim.
Birisi yorganı ikiye bölmüş!” sınıftaki herkes üzüntüsünü dile getirdi. Böyle
güzel bir yorganı kim parçalayabilirdi ki?
Batı’ya doğru yol alan bir vagon; 1852...
Katherine, yorganı kız kardeşi Lucy’nin ve kendisinin üzerine
çekerken, son 3 yılda olanları düşünmeye başladı. Bugün çok mutlu bir gündü,
Ktaherine ve Lucy aynı güne rastlayan doğum günlerini kutlamışlardı. Katherine
13’üne, Lucy ise 3’üne basmıştı. Kız kardeşi dünyaya geldiğinde, Katherine 10
yaşındaydı. Bir kız kardeşi olmasına nasıl da sevinmişti!Fakat Lucy 1,5 yaşına geldiğinde, büyük bir trajedi
yaşadılar. Anneleri öldü. Bu olaydan kısa bir süre sonra, babaları minik
ailenin Batı’ya göç etmesine karar verdi. Her şeylerini sattılar, dağıttılar ve
kalan birkaç parça eşyalarını bir vagona doldurup, yol çıktılar. O gün doğum
günlerini kutlamışlardı ve çok mutluydular, ama Katherine titrediğini hissetti
ve o çok değerli yorganı kardeşiyle kendi üzerine çekti. O yorgan annesinden ve
evinden kalan en değerli şeydi.
Lucy, Katherine’i düşüncelerinden ayırdı: “Bana bir öykü
anlat.” Diye yalvardı. “Bana yorgan öyküsünü anlat.”
Katherine gülümsedi. Her gece aynı şeydi. Lucy, yorgan
hakkında anlattığı öykülere bayılıyordu, Katherine de anlatmaya. Bu öyküler ona
eski mutlu günlerin anımsatıyordu. “Hangisini?” diye sordu. Lucy elini yorganın
üzerinde gezdirdi ve çiçekli açık mavi yamanın üzerinde durdu parmağı. “Bunu
Katy,” dedi ve ablasına baktı. Nasılsa, Lucy’nin parmağı hep bu çiçekli mavi
parçayı seçiyordu. Bu onun en sevdiği öyküydü. “Peki”dedi. Katherine, “bu kumaş
parçası, kızıl saçlı bir kızın parti giysisinden alınmıştı. Adı Nell’di bu
kızın ve herkes Nell’in kasabanın en güzel kızı olduğunu düşünüyordu...”Çok
geçmeden, Lucy uykuya daldı, ama Katherine’nin gözü yorgandaydı. Her parçanın
bir özelliği var diye düşündü ve yorganı oluşturan yamaların öykülerini
anlatmaya başladı kendi kendine. Evi, arkadaşları, annesi ve mutlu günlerini
anımsamaya başladı...Bu harika yorgan Katherine’nin yaşamına renk katan tek
şeydi, çok geçmeden o da uykuya daldı.
Günler çok yavaş geçiyordu ve minik aile Batıya doğru yol
alıyordu. Zorlu bir yolculuktu, ama hepsi de olabildiğince neşeli olmaya ve
önlerindeki yeni yaşamları hakkında düş kurmaya çalışıyordu. Her gece yorgan
öyküleri sürüyordu.
Lucy hastalanıp ateşlendiğinde, tam üç haftadır
yollardaydılar. Katherine, Lucy’nin iyileşmesi için elinden gelen her şeyi
yaptı. Gündüzleri vagonda Lucy’nin yanında oturuyordu. Saçını okşuyor,
yastığını düzeltiyor, ona şarkılar söylüyordu. Akşam olunca da yorgan
öykülerini anlatmaya başlıyor ve uykuya dalan Lucy’ye sarılıyordu. Katherine’in
yüreği, kardeşine bir şey olursa kaygısıyla yanıp tutuşuyordu. Yorganı
üstlerine sıkıca örtüyor ve altında gözyaşı döküyordu.
Bir gün akşamüzeri, kamp kurdukları yerde Katherine Lucy’yi
dinlenmesi için yatırdı ve yakındaki dereden su almaya gitti. Yavaş yavaş
dereye doğru yürümeye başladı. Suyun sesi insanı sakinleştiriyordu. Yeşil
çimenlere uzandı ve mavi gökyüzüne baktı. Biraz daha oyalandıktan sonra dönmeye
karar verdi. Yerinden kalktı, ağır kovayı eline aldı ve vagona doğru yürüdü.
Küçük tepeyi aştıktan sonra vagona doğru baktı ve dondu kaldı olduğu yerde. “Bir
mezar”Lucy!” diye çığlık attı. “Lucy! Lucy! Lucy!” Kova Katherine’in elinden
düştü, deli gibi koşmaya başladı. Yanaklarında yaşlar süzülüyordu, kalbi
göğsünden dışarı fırlayacakmış gibi geldi, vagona ulaştı ve içeri girdi. Bütün
bedeni kontrolsüz bir biçimde titriyordu. Yorgan Lucy’nin yatağının üzerinde
katlanmış duruyordu. Birtakım adamların yanında duran babasına doğru yürüdü bir
sis perdesini aşarak. Lucy’nin cansız bedeni babasının kollarındaydı. Babası
ağlamaktan şişmiş ve kızarmış gözleriyle Katherine’e baktı ve “Artık huzur
içinde”dedi. Katherine sadece “evet” anlamında başını sallayabildi. Acıdan
uyuşmuş bir halde döndü. O sırada oradaki kadınlardan biri kolunu omuzuna attı
ve “çok üzgünüm Katherine”dedi, “onu bir şeye sarmamız gerek. Çok büyük bir şey
olması geremiyor.”
Katherine vagona girdi. Makası buldu. Yorganı aldı ve yüreği
kan ağlayarak, yorganı ortasından ikiye ayırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder