6 Aralık 2014 Cumartesi

Öğretici Hikayeler , Hiç Bir İyilik Küçük Değildir

HİÇ BİR İYİLİK KÜÇÜK DEĞİLDİR 

Philadelphia'da bundan yıllarca önce, çok yağmurlu bir günde ve saatler gece yarısını biraz geçe, bir otelin önünde duran arabadan inen, orta yaşın üzerindeki karı-koca içeri girerler.. Resepsiyonda genç bir adam durmaktadır..
Çift oda ister. Resepsiyon görevlisi "Burası küçük bir yer. Ve tam 3 tane toplantı yapılıyor.. Hiç boş yerimiz yok maalesef. Ama sizin gibi bir çifti bu yağmurda sokağa bırakamam. Buyurun benim odamda kalın. Bir süit değil ama, rahat edersiniz" der..
Karı-koca çok sevinir ve adama teşekkür ederler.. Ertesi sabah ayrılırken, adam, genç resepsiyon görevlisine şöyle der: "Siz, burayı değil, Amerika'nın en iyi otelini yönetmelisiniz. Kim bilir belki bir gün size bir otel yapabilirim.." Gülüşürler ve karşılıklı sıcak ifadelerden sonra karı-koca otelden ayrılırlar..
Aradan yıllar geçer. Resepsiyon görevlisi olayı unutmuştur bile.. Bir gün bir mektup alır. Mektupta, o adam, o geceyi hatırlatmakta ve kendisini New York'ta, 5'inci cadde ile 34'ün kesiştiği noktada beklediğini söylemektedir. Mektubun içinde, bir de, New York'a uçak bileti vardır.
Genç resepsiyon görevlisi New York'a gider.. Adam onu verdiği adreste beklemektedir. El sıkıştıktan sonra köşedeki kırmızı binayı gösterip şöyle der: "Bak.. İşte otelin..."
Bunu söyleyen adamın adı William Waldorf Astor'dur..

Ve bu ülkenin en iyi otellerinden biri olan Waldorf Astoria'nın ilk Genel Müdürlüğü teklifini alıp, bu görevi yapan genç resepsiyon görevlisinin adı da George C. Boldt'tur.. 

Dini Hikayeler , Hiç Bir Şey Göründüğü Gibi Değildir

HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR

        İki melek yeryüzünü dolaşmaya çıkmışlar.. Tabii insan kılığında.. Akşam olmuş.. Kentin en zengin semtinde lüks bir villanın kapısını Tanrı misafiri olarak çalmışlar.. Ev sahipleri somurtarak buyur etmişler onları.. Yemek falan teklif etmemişler.. Sıcacık misafir odaları yerine, buz gibi ve nemli bodruma iki şilte atıp “Geceyi burada geçirebilirsiniz" demişler.. Şilteleri betona sererken, yaslı melek duvarda bir çatlak görmüş. Elini uzatmış. Söyle bir sürmüş yarığa.. Duvar eskisinden sağlam olmuş.
        Genç melek,
        "Niye yaptın bunu?" diye sormuş merakla..
        "Her şey her zaman göründüğü gibi değildir" demiş yaşlı melek yavaşça..
        Ertesi akşam melekler bir köy evinde çok fakir, ama çok iyiliksever bir aileye misafir olmuşlar. Her şeyleri bir tanecik inekleri imiş. Onun sütünü satıp geçiniyorlarmış. Ev sahipleri mütevazı sofralarına almış onları.. Allah ne verdiyse beraber yemişler. Yatma zamanı gelince kadın,   "Siz uzun yoldan geliyorsunuz, yorgun olmalısınız" demiş..
        "Bizim yatakta siz yatın, bir rahat uyuyun. Biz su divanda idare ederiz"
        Güneş doğarken uyanan melekler, zavallı adamla karısını iki gözleri iki çeşme ağlar bulmuşlar. Hayattaki tek servetleri inekleri bahçede ölü yatıyormuş. Genç melek öfkeden deliye dönmüş..
        "Bunu nasıl yaparsın.. Bu kadar iyi insanların yegane servetinin ölmesine nasıl izin verirsin.. Önceki gece gittiğimiz villada her şey vardı, ama kötü ev sahipleri bize hiçbir şey vermediler. Sen onların bodrumlarını tamir ettin. Bu fakir insanlar bizimle her şeylerini paylaştılar. Sen ise ineklerinin ölmesine göz yumdun?.."
        "Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat" demiş, yaşlı melek yine..
        "Nasıl yani?" diye daha da öfkeyle yinelemiş sorusunu genç melek..     "Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat" demiş yaşlı melek bir daha..
        Ve anlatmış.. "İlk gittiğimiz zengin evinin o duvar çatlağının içinde yıllar önceden saklanmış bir hazine vardı. Ev sahipleri, zenginlikleri ile çok mağrur, ama hiç paylaşmayı sevmeyen insanlar oldukları için bu defineyi bulmayı hak etmemişlerdi. Çatlağı kapayıp, onları bu hazineden ebediyyen mahrum ettim. Dün gece fakir köylünün yatağında yatarken ölüm meleği, adamın karısını almaya geldi.
        Kadının hayatını bağışlamasına karşılık ona ineği verdim. Her şey her zaman göründüğü gibi değildir. İşler bazen istendiği gibi gitmez göründüğünde, aslında olan budur.

        Eğer inançlı isen, her işte bir hayır olduğunu düşünürsün. O hayrın ne olduğunu da, bir süre sonra anlarsın veya hiç anlayamayabilirsin. 

Öğretici Hikayeler , Herkes İçin Biraz Mutluluk

HERKES İÇİN BİRAZ MUTLULUK
Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi.
Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu
bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile.

Bu adam, bu halde bile nasıl iyimser olabiliyor? Birisi nasıl
olduğunu sorsa; “Bomba gibiyim” diye yanıt verirdi hep..
“Bomba gibiyim.” Jerry bir doğal motivasyoncuydu...

Yanında çalışanlardan biri, o gün, kötü bir günündeyse,
Jerry yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı.

Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni... Bir gün Jerry’ye
gittim. Anlayamıyorum dedim.. Nasıl olur da, her zaman,
her koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun...
Nasıl başarıyorsun bunu?

Her sabah kalktığımda kendi kendime Jerry bugün iki
seçimin var: Havan ya iyi olacak, ya kötü.. derim.
Havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda gene iki
seçimim var: Kurban olmak, ya da ders almak.

Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim.
Birisi bana bir şeyden şikayete geldiğinde, gene iki seçimim var..
Şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını
göstermek. Ben hayatın olumlu yanlarını seçerim.

Yok yahu, diye protesto ettim. Bu kadar kolay yani?
Evet.. Kolay dedi Jerry.. Hayat seçimlerden ibarettir.
Her durumda bir seçim vardır. Sen her durumda nasıl
davranacağını seçersin. Sen insanların senin tavrından nasıl
etkileneceklerini seçersin. Sen havanın, tavrının
iyi ya da kötü olmasını seçersin...
Yani sen, hayatını nasıl yaşayacağını seçersin!..

Jerry’nin sözleri beni oldukça etkiledi. Onu, uzun yıllar
görmedim. Ama, hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek
yerine, seçim yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım.

Yıllar sonra, Jerry’nin başına çok tatsız bir şey geldi. Soygun
için gelen hırsızlar, paniğe kapılıp, Jerry’yi delik deşik etmişler...
Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış.
Taburcu edildiğinde, kurşunların bazıları hala vücudundaymış.

Ben onu, olaydan altı ay sonra gördüm.
Nasılsın? diye sorduğumda, Bomba gibiyim dedi
Bomba gibi. Olay sırasında neler hissettin Jerry dedim.
Yerde yatarken, iki seçimim var diye düşündüm..
Ya yaşamayı seçecektim, ya ölümü.. Ben yaşamayı seçtim.

Korkmadın mı, şuurunu kaybetmedin mi !..
Ambülansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı.
Bana hep İyileşeceksin merak etme dediler.
Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla
sürerlerken, doktorların ve hemşirelerin yüzündeki
ifadeyi görünce ilk defa korktum.Bu gözler
bana; Bana adam ölmüş diyordu. Bir şeyler yapmazsam,
biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten..

Ne yaptın? diye merakla sordum..
Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak
herhangi bir şeye alerjim olup olmadığını sordu..
Evet diye yanıt verdim.. Var.. Doktorlar ve hemşireler
merakla sustular.. Derin bir nefes alarak kendimi
toparladım ve bağırdım: Benim kurşunlara alerjim var !..

Doktorlar ve hemşireler gülmeye başladılar. Tekrar bağırdım..
Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin.
Otopsi yapar gibi değil..

Jerry, sadece doktorların büyük ustalıkları
sayesinde değil, kendi olumlu tavrının büyük
katkısı ile yaşadı. Yaşaması bana yeni ders oldu.

Hergün, hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız
ve hakkımız olduğunu ondan öğrendim..
Ve her şeyin kendi seçimimize bağlı olduğunu..

Öğretici Hikaye , Hediye Öpücükler

                                HEDİYE ÖPÜCÜKLER

        Adam 3 yaşındaki kızını, pahalı bir hediyelik kaplama kağıdını ziyan ettiği için azarlamıştı. Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kağıdı bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı....
        Yılbaşı sabahı küçük kızı, paketi getirip "Bu senin babacığım" dediğinde üzüldü. Acaba gereğinden fazla mi tepki göstermişti kızına... Bir gece önce yaptığından utandı... Ne var ki paketi açınca yeniden öfkelendi. Kutunun içi boştu... Kızına gene bağırdı.
        "Birisine bir hediye verdiğinde, kutunun içinde bir şey olması lazım. Bunu da mı bilmiyorsun küçük hanım?" Küçük kız gözlerinde yaşlarla babasına baktı, "O kutu boş değil ki baba" dedi... "İçini öpücüklerimle doldurmuştum!..." Adam öyle fena oldu ki... Koştu... Kızına sarıldı... Beraberce ağladılar.
        Adam o altın kutuyu ömrünün sonuna kadar yatağının baş ucunda sakladı. Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse, kutuya koşar, içinden minik kızının sevgi ile doldurduğu hayali öpücüklerinden birini çıkarırdı.
        Aslında bütün anne ve babalara böyle bir altın kutuyu çocukları hiçbir karşılık beklemeden, sevgi ve öpücüklerle doldurup vermişlerdir. Hiç kimsenin hayatında bundan daha değerli bir armağana sahip olması mümkün değildir.


Öğretici hikayeler , Hayattan ders almalı

HAYATTAN DERS ALMALI

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış. Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye  gelirmiş. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi, nice şovalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş.
Bu arada aynı kasabada yaşayan ve bu kıza aşık olan bir delikanlı da bu kızı istemiş. Ama kız onu da reddetmiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış. Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış.
Bir gün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel, küçük kasabaya düşmüş. Orada tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş. Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını çok merak etmiş. Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş. Kızın kocası şişman, kel ve çirkin mi çirkin bir adammış. Kız kapıyı açınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlenmiş olduğunu sormuş. Kız da ona, arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse, cevabı vereceğini, bu arada tek şartının bahçede ilerlerken, geriye dönmemesi olduğunu söylemiş.
Adam da bunun üzerine yüzlerce gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamış. Birden çok güzel sarı bir gül görmüş. Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pembe bir gül gözüne çarpmış. Tam ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş. Tam onu koparırken ilerde.
Derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş ve mecburen oradaki sonuncu gülü koparıp kıza götürmüş.
Bahçenin en güzel gülünü beklerken kız bir de ne görsün yaprakları solmuş cılız bir gül. Gülmüş adama.

“Bak gördün mü”demiş, “Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve sen sonunda en kötüsüne bile razı olmak zorunda kalırsın. Bu yüzden gençlik gitmeden doğru seçimler yapmayı öğrenmek gerekir.”

Öğretici Öyküler , Hayatta Her Şey Mümkün

HAYATTA HER ŞEY MÜMKÜN

         Sydney 15 yaşında bir genç kızdı. Ailesiyle birlikte Meksika'nın bir kasabasında yaşarlardı. Evleri kasabanın dışındaki ormandaydı. Sydney yoksul bir ailenin çocuğuydu ve hafta sonları da dahil anne ve babası her gün çalışırlardı. Bu yüzden Sydney yaşamının büyük bir bölümünü yalnız geçirirdi. Bundan da pek şikayetçi değildi. Kasabaya sadece okuluna gitmek için inerdi. Okulda tek bir arkadaşı vardı, onunla da çok samimi değildi.
         Günlerden bir gün yine Sydney tek başına odasında oturuyordu. Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki köpeğini gezdirmek için bile ormana çıkmamıştı. O sırada sert bir şekilde kapı çalındı. Sydney çok korkmuştu, kim bu yağmurlu günde gelebilirdi ki? Anne ve babasının işlerine henüz yeni ulaşmış olmaları gerekirdi. Ürkek adımlarla kapıya yaklaştı ve kısık bir sesle "kim o?" dedi. Ses gelmedi. Kapının arkasındaki her neyse onu çok meraklandırıyordu. Kapıyı yavaşça araladı ve yağmurdan sırılsıklam olmuş ufak bir çocuk gördü. Onu hemen içeri aldı ve sıcak bir şeyler verdi. Çocuğa bir çok kez nasıl ve nerden geldiğini sordu. Fakat zavallıcak o kadar üşümüş olmalıydı ki tek kelime etmedi.
         Sydney küçük çocuğa yiyecek bir şeyler hazırlamak için mutfağa gitti. O sırada ahşap evlerinin merdivenlerinin tıkırdadığını duydu. Küçük çocuğun tuvalete gitmiş olabileceğini düşünerek kafasını bile çevirmedi.
         Yemeği hazırladıktan sonra yukarı katlarda çocuğu aramaya başladı. Bütün odalara baktı, ama çocuk hiçbir yerde yoktu. Geriye sadece ölen dedesinin odası
kalmıştı. Ama oraya girmesi de imkansızdı. Sydney'in dedesi 5 yıl önce ölmüştü.
         Dedesi de Sydney'lerin evinde kalırdı. Sydney ve dedesi arasında özel bir bağ
vardı. Sydney dedesini o kadar çok severdi ki neredeyse ona tapardı. Ölümünü de
hala kabullenmiş değildi. Sydney'in dedesi kendi halinde bir ihtiyardı, odasından neredeyse hiç çıkmazdı. Kimsenin de onu rahatsız etmesini istemezdi.
         Sadece Sydney ara sıra dedesinin yaptığı tabloları görmek ve yazdığı şiirleri
okumak için odasına girerdi. Dedesinin ölümüyle o oda hiç açılmamak üzere
kilitlenmişti. Sydney küçük çocuğu ararken o odaya baktığında, odanın kapısının
açık olduğunu gördü. Gözlerine inanamıyordu, kapıdan içeri daldığında küçük
çocuk sert bir hışımla Sydney'in kollarından süzülüverdi. Sydney odayı görünce
göz yaşlarını tutamadı. Tam o sırada dedesinin yaptığı ve kendisinin de en
sevdiği tabloyu gördü. Tablonun üstünde bir kağıt vardı. Sydney kağıttaki şiiri
okumaya başladı:
         "Bir gün kapın çalar açarsın, küçük bir çocukla karşılaşırsın, gözlerine inanamazsın. İşte o düşündüğün kişidir. Seni son bir kez daha görmeye gelmiştir. Seni sonsuza dek sevecektir."

         Sydney gözyaşları içinde, olduğu yere çöküverdi. Daha sonra kendini toparlayıp aşağıya indiğinde küçük çocuğun çoktan gitmiş olduğunu anladı. 

Öğretici Öyküler , Öykü Emily

HAYATINIZIN BİRAZ DEĞİŞMESİ İÇİN ÖYKÜ
ÖYKÜ EMİLY

 "Bizim kentimiz" isimli bir oyun vardır.
Bu oyundaki en dokunaklı sahnelerden biri küçük Emily'nin
ölüsü, mezarlığa ötürülüsü ve orada Tanrının ona bir gün
için yasama geri dönebileceğini söyleyişidir.
Kız geriye dönüsünde on ikinci yas gününü yeniden
yasamayı ister. Evinin merdivenlerinden doğum günü
elbisesini giyinik olarak iner. Sacları bukle bukledir.
Pek mutludur. Annesi ona pasta yapmakla meşguldür.
Ve dönüp kızına bakmaz. Baba eve girer.
O anda elindeki defter, kağıt ve kazandığı paralarla
meşgüldür. O da Emily'e bakmaz. Erkek kardeşi de
sahnededir, o da Emily'i görmez. Sonunda Emily
sahnenin ortasında doğum günü giysileriyle yapayanlız kalır ve söyle der;
"Lütfen biriniz bana bakin" Annesinin yanına gider ve, "Anne, lütfen yanlız bir
dakika bana bak" der. Ötekilere de yalvarır.
Kimse onu duyup bakmaz. O zaman kız Tanrıya döner
ve suna benzer bir şeyler söyler;
"Beni alıp götürün. İnsan olmanın bu denli güç olduğunu
unutmuşum ben. Hiç kimse çevresindekilere bakmıyor artık"
Simdi birbirimizi dinlemenin tam zamanı. İşitilmeye muhtacız biz

Öğretici Hikayeler , Hayatın Ucundan Tutmayın, boğazına sarılın

                  Hayatın Ucundan Tutmayın, boğazına sarılın 

         Birbirlerini severek evlenmişlerdi. Altı yıllık birliktelikleri evlilikle noktalanmıştı. Yedi yıldır da evli idiler, iki yasındaki küçük Ceren’leri ile mutlu idiler...

         Aslında kadın mutluluk rolü oynuyordu. Yasadığı hayat onu boğuyordu, sanki içinde saatli bir bomba vardı, bir patlasa herkesi yakacaktı. Mutsuzdu ama nedenini bir türlü bilemiyordu. Üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre çalışmış ama kocasının farklı yerlere çıkan tayinleri yüzünden bir türlü sürekli bir işi olamamıştı. Mimardı, ama 3 yıldır evde oturuyordu, evde gecen her boş gününü hayatından koparılmış boş bir sayfa olarak görüyor ve hiç bir şey onu mutlu edemiyordu.. Kocası derseniz bir dediğini iki etmiyordu, hayattan isteyebileceği her şey onunken, mutlu olması için gerekli her şeye sahipken o mutsuzdu..

         Yağmurlu boğucu bir günde elinden okuduğu kitabı bıraktı, gidip bir kahve
yaptı, sonra gözü kocasının sadece iş için kullandığı bilgisayara erişti, gecen gün gazetede okuduğu yazıyı hatırladı''internette chat!!'' yalnızdı.. yeni taşındıkları bu şehirde üniversiteden bir dost dışında kimseyi tanımıyorlardı.. belki internet sayesinde bir kaç dost edinebilirdi.. bilgisayarın başına oturdu. kahvesini ağır ağır
yudumlarken internette gezinmeye başladı.. arada havadan sudan sohbetler de
yapıyordu chat odalarında, chat yaparken zamanın nasıl geçtiğini fark edemiyordu..

         Sonra bir gün gelen bir mesajı açtı. Mesaj da: “Hayatin ucundan tutmayın
tam boğazına yapışın” yazıyordu..
         Dondu kaldı kadın. Hayatın ucundan ne kadar isteksiz ve kuvvetsiz ve
ellerinden kayıp gitmesine ne kadar kolay izin verilecek şekilde tuttuğunu o gün fark etti. Hayatın ümüğüne sarılacak gücü yoktu ki..

         Altan’la o gün tanıştılar. Altan da onun gibi evli ve bir kız babası idi. Birbirlerine hiç yalan söylemeyeceklerine söz verdiler.

         Kadın Altan’la konuşurken dünyayı unutuyor Altan’la uyuyor, Altan’la uyanıyordu, hiç tanımadığı bu adamı bir dakika bile aklından çıkaramıyordu.
Bir adam nasıl bu kadar zarif olabilirdi? Bilgisayarını her açışında bir demet kırmızı gül buluyordu yollanmış ve güller arasında bir kart: “Günaydın!! Senin için mutlu bir gün olsun, güneş bugün senin için doğsun” Altan ne yaş gününü unutuyordu, ne yılbaşında kart atmayı, zaten her sabah değişik bir kart görme coşkusu ile koşuyordu bilgisayarına kadın, artık Altan soluyor, Altan yudumluyordu. Yüzünü hiç görmediği bu adama delice aşık olmuştu.
         Ne yapıyordu kadın? Medcezir gibi ne yaptığını sorgulayan duygularla bir
gelip bir gidiyordu. Altan evli idi, kadın da.. Birer çocukları vardı. Üstelik kadın büyük bir aşkla olmasa da, büyük bir sadakatle kocasını seviyordu.

         İki kişiyi sevebiliyormuş insan demek, birbirine benzer ama bir o kadar
farklı duygularla demek diye geçirdi içinden.. Sonra, toparladı kendini.         Açmamalıydı artık bilgisayarını, bu şekilde noktalamalıydı bu aşkı.
         Aldığı kararı açıklamak için oturdu bilgisayarın önüne, hoşça kal diyecekti.. Bu peri masalı bitmeli, yoksa biz biteceğiz diye başlayacaktı söze.

         Altan gene bir demet kırmızı gül yollamıştı. Üzerine “Yarın sevgililer günü seni yakamozda bir demet gerçek gülle bekleyeceğim, saat 13.30 da sevgilim” yazmıştı..
         Kadın yine dondu. Kaç zaman boş gözlerle ekrana baktı kim bilir? Sonra yazmaya başladı. gözlerinden akan yaşlar sel olmuştu.
         Sevgili Altan, yarın ne yakamozda olacağım, ne de senin güllerini alacağım. Biz yıllar önce yaptığımız seçimleri yaşıyoruz. Seni sevmedim diyemem, ama 13 yılımı verdiğim bu aşkı da bitiremem. Aradığımız bir heyecandı. Bunu aşk adı altında yaşadık. Artık uyuduğumuz rüyadan kalkalım. Her şey çok güzeldi ama her güzel şey gibi bitti. Hoşça kal. Gitmeden önce söz veriyorum.. ucundan tutmayacağım hayatın tam boğazına sarılacağım.. Hoşça kal Canım!
         Bütün gece uyumadı kadın. Kocası bu garipliği fark ediyordu. Sevgililer gününü evde geçirelim demişti kocasına, ama kocası ısrarla dışarı çıkmak istiyordu.
         Direnecek gücü yoktu kadını gidip giyindi. Kızlarını bir arkadaşlarına
bırakıp yemeğe çıktılar. Yol boyunca pek konuşmadılar zaten son 3 aydır çok az konuşuyorlardı. Altanla tanışalı 3 ay
         Deniz kenarında bir balık restouranına oturdular, yemeklerini ısmarladılar. Çaylarını yudumlarlarken adam: “sevgililerin en güzeline” diyerek bir küçük kutu uzattı.
         Kadın çok şaşırmıştı, kocası uzun zamandır hediye almayı bırak özel günleri bile hatırlamıyordu çünkü.. kutunun içinden çıkan yüzüğü parmağına geçirirken gözleri doldu kadının..
         Tam o sırada garsonun uzattığı bir demet kırmızı gülle irkildi. Güllerin arasındaki kartta “Boğazına yapıştığımız bu hayatı sonuna kadar birlikte geçirelim, seni yakamoza getiremedim ama 13 yıl sonra tekrar kendime
aşık ettim, sevgilim''
                                                                           Kocan Turgay(Altan)
yazıyordu..


         Kadın artık gözünden süzülen yaşlara engel olamıyordu bu sefer hüzünden
değil mutluluktan ağlıyordu.. 13 yıl sonra kocasına tekrar aşık olmuştu..

         Sevgiyi lütfen uzaklarda aramayın...

Eğitim Hikayeleri , Hayatımdaki En İyi Öğretmen

HAYATIMDAKİ EN İYİ ÖĞRETMEN

        Bu, çok yıllar önce bir ilkokul öğretmenin başından geçen bir hikayedir. Adı Bayan Thompson'du. Ve 5.sınıf öğrencilerinin önünde ayakta durduğu ilk gün
onlara bir yalan söyledi. Çoğu öğretmen gibi, onlara baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi.
        Bu mümkün değildi, çünkü orada ilk sırada, sırasına adeta çökmüş gibi oturan küçük bir öğrenci vardı. Adı Teddy Stoddard.
        Bir önceki yıl, Bayan Thompson, Teddy'yi gözlemiş, onun diğer çocuklarla
oynayamadığını; giysilerinin kirli ve kendinin de hep banyo yapması gereken bir halde olduğunu görmüştü. Ve, Teddy mutsuz da olabilirdi.
        Çalıştığı okulda Byan Thompson, her öğrencinin geçmişteki kayıtlarını incelemekle de görevlendirilmişti. Ve Teddy'nin bilgilerini en sona bırakmıştı.
Onun dosyasını incelediğinde şaşırdı.

        Çünkü birinci sınıf öğretmeni: "Teddy zeki bir çocuk ve her an gülmeye hazır. Ödevlerini düzenli olarak yapıyor ve
çok iyi huylu... ve arkadaşları onunla olmaktan mutlu..." diye yazmıştı.
        İkinci sınıf öğretmeni: "Mükemmel bir öğrenci, arkadaşları tarafından sevilen, fakat evde annesinin amansız hastalığı onu üzüyor ve sanırım evdeki yaşamı çok zor.." diyordu.
        Üçüncü sınıf öğretmeni: "Annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Babası ona yeterince ilgi gösteremiyor ve eğer bir şeyler yapılmazsa evdeki olumsuz yaşam onu etkileyecek." diye yazmıştı.
        Dördüncü sınıf öğretmenine gelince: "Teddy içine kapanık ve okula hiç ilgi göstermiyor, hiç arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor." demişti.
        Şimdi Bayan Thompson sorunu çözmüştü ve kendinden utanıyordu. Ve öğrenciler ona güzel kağıtlara sarılmış süslü kurdelelerle paketlenmiş Noel hediyeleri getirdiğinde kendini daha da kötü hissetti. Çünkü Teddy'nin armağanı kaba kahverengi bir kese kağıdına beceriksizce sarılmıştı.
        Bunu diğer öğrencilerin önünde açmak ona çok acı verdi. Bazıları paketten çıkan bazı taşları düşmüş ve sahte taşlardan yapılmış bileziği ve üçte biri dolu parfüm şişesini görünce gülmeye başladılar, fakat öğretmen, bileziğin ne kadar zarif olduğunu söyleyerek ve parfümden de birkaç damlayı bileğine damlatarak onların bu gülmelerini bastırdı.
        O gün okuldan sonra Teddy öğretmenin yanına gelerek "Bayan Thompson, bugün hep annem gibi koktunuz" dedi.
        Çocuklar gittikten sonra öğretmen yaklaşık bir saat kadar ağladı. O günden sonra da çocuklara okuma, yazma, matematik öğretmekten vazgeçerek onları
eğitmeye başladı.
        Teddy'ye özel bir ilgi gösterdi. Onunla çalışırken zekasının tekrar canlandığını hissetti. Ona cesaret verdikçe çocuk gelişiyordu. Yılın sonuna dek, Teddy sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biri olmuştu. Öğretmenin, hepinizi aynı derecede seviyorum yalanına karşın Teddy onun en sevdiği öğrenci olmuştu.
        Bir yıl sonra, kapısının altında bir not buldu. Teddy'dendi. Tüm yaşantısındaki en iyi öğretmenin kendisi olduğunu yazıyordu.
        Ondan yeni bir not alana kadar 6 yıl geçti.O notta liseyi bitirdiğini ve sınıfındaki üçüncü en iyi öğrenci olduğunu ve Bayan Thompson'un hala en hayatında gördüğü en iyi öğretmen olduğunu yazıyordu.
        Dört yıl sonra, bir mektup daha aldı Teddy'den. O arada zamanın onun için zor olduğunu çünkü üniversitede okuduğunu ve çok iyi dereceyle mezun olmak için çok çaba sarf etmesi gerektiğini yazıyordu. Ve Bayan Thompson hala onun hayatında tanıdığı en iyi öğretmendi.
        Daha sonra dört yıl daha geçti ve bir mektup daha geldi. Ve çok iyi bir dereceyle üniversiteden mezun olduğunu ama daha ileriye gitmek istediğini yazıyordu. Ve hala Bayan Thompson onun tanıdığı ve en çok sevdiği öğretmendi. Bu kez mektubun altındaki imza biraz daha uzundu. Theodore F.Stoddard Tıp Doktoru.
        Bu hikaye burada bitmedi. Sonra ilkbaharda bir mektup daha aldı Bayan Thompson. Teddy hayatının kızıyla tanıştığını ve evleneceğini yazmıştı. Ve babasının birkaç yıl önce öldüğünü ve Bayan Thompson'un düğünde damadın anne ve babası için ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu, tabii ki oturabilirdi.
        Ve tahmin edin ne oldu? O törene giderken birkaç taşı düşmüş olan o bileziği taktı ve tabii ki Noel'de Teddy'nin ona verdiği ve annesi gibi koktuğunu
söylediği parfümü de sürmeyi ihmal etmedi. Birbirlerini sevgiyle kucaklarlarken, Teddy onun kulağına "Bana inandığınız için çok teşekkürler Bayan Thompson, Beni önemli hissetmemi sağladığınız için ve beni böyle değiştirdiğiniz için.." diye fısıldadı.
        Bayan Thompson gözünde yaşlarla ona karşılık verdi: "Ben sana teşekkür ederim Teddy" dedi. "Sen yanılıyorsun. Ben sana değil, sen bana öğrettin. Seninle
karşılaşıncaya kadar ben öğretmenliği bilmiyormuşum.!"

Anlamlı Öyküler , Hayatı Değiştiren An

                             HAYATI DEĞİŞTİREN AN

         Lisede birinci sınıf öğrencisiydim... Sınıf arkadaşlarımdan birini, okuldan eve dönerken, yolda gördüm. Adı Robert'ti.
         Bütün kitaplarını, eşofmanları, ayakkabılarını kucaklamış, evinin yolunu tutmuştu. Kendi kendime, kitapları okuldaki dolapta bırakmayıp da hepsini birden evine götürdüğüne göre "Bu arkadaş herhalde 'inek' kelimesinin tanımı olsa gerek" diye düşündüm.
         Kendi hesabıma, hafta sonu mahalle arası yapacağımız futbol maçından başka bir şey düşünmüyordum. Bu düşüncelerle yürürken bir baktım ki, karşıdan bir grup çocuk koşarak geliyor. Robert'e çarptılar, kucağındaki bütün kitapları düşürdüler, ardından Robert de tökezlenip sokağın çamurlu bir köşesine yığıldı.
         Gözlükleri gözünden fırlamış, biraz öteye düşmüştü. Kafasını kaldırdığında, gözlerindeki büyük üzüntü ifadesini fark ettim.
         İçim sızladı, koşup yardımına gittim. Gözlüklerini ararken Robert'in gözlerinin yaşarmış olduğunu gördüm. Gözlüklerini yerden alıp kendisine uzattım ve "Serseri bunlar, boş ver" dedim.
         "Sağol" dedi ve yüzünde teşekkür dolu çok güzel bir gülümseme belirdi. Yerden kitaplarını topladık, ben nerede oturduğunu sordum. Bir de baktım ki komşuyuz. "Nasıl olur da seni daha evvel görmedim" diye sorduğumda, özel koleje gittiğini sonradan bizim okula transfer olduğunu anlattı. Böylece hayatımda ilk kez bir "Kolej çocuğu" ile tanışmış oldum.
         Aslına bakacak olursanız eğlenceli biriydi, "Bizimle maç yapmaya gelir misin?" teklifimi kabul etti.
         Hafta sonu beraber takıldık, sadece ben değil arkadaşlarım da onu sevmeye başlamıştı.
         Pazartesi sabahı okula giderken onu yine kucağında dev bir kitap yığınıyla gördüm. "Oğlum bunları taşıya taşıya kol adalesi yapacaksın" dediğimde güldü, bir kısmını bana verdi.
         Sonraki dört yıl içinde birbirimizin en iyi arkadaşı olduk.
         Lise son sınıfta ise, üniversite düşünmeye başladık. Robert New York'a, ben Teksas'a gidecektim. Kilometreler bizi ayırsa da arkadaş kalacağımızı ikimiz de biliyorduk.
         O doktor olacaktı, ben de futbol bursuyla işletme okuyacaktım. Robert okul birincisiydi, kendisiyle her zaman "Sen de aslında az inek değilsin ha" diye dalgamı geçtim.
         Mezuniyet gelip çattığında, okul yönetimi Robert'ten törende bir konuşma yapmasını istedi. Mezuniyet günü bizimki iki dirhem bir çekirdek salona geldi, gözlükleriyle bile yakışıklı bir hali vardı.
         Kızlar bakıp duruyordu, için için hafiften kıskanmadım desem yalan olur. Yanına gittim, az biraz heyecanlıydı, sırtına vurup
         "Sen bu işin de hakkını en iyisinden verirsin, merak etme" dedim.
         "Sağol" dedi, gülümsedi.
         Kürsüye çıktı, kısa kesik küçük bir öksürük sonrası, konuşmaya başladı:
         -Bu mezuniyet günü, bizler için, şu ana gelinceye kadar karşımıza çıkan güçlükleri yenmemizde bize yardım eden insanlara teşekkür etme zamanıdır. Anne babalarımız, öğretmenlerimiz, takım koçları... Ama en çok arkadaşlarımız! Size burada, arkadaşlığın verebileceğiniz en önemli hediye olduğunu anlatmaya çalışacağım.
         Size bir hikaye anlatacağım...
         Tanıştığımız ilk günü anlatmaya başladığında hayretle yanımdakilerin yüzüne baktım. Meğer o hafta sonu kendini öldürmeyi planlamış. Dolaplarını da sonradan annesi okula gidip kalan eşyaları almak zorunda kalmasın diye boşaltmış. Konuşurken bana baktı ve
         "Sağol, beni kurtardın.Arkadaşım, beni şimdi telaffuz bile etmek istemediğim şeyi yapmaktan kurtardı" dedi.
         Okulun en çalışkan, en beğenilen insanı, hayatının en zayıf anını anlatırken herkes soluğunu tutmuştu. Annesi ve babası bana bakıp şükranla gülümsediler. İşin bu kadar derin olduğunu asla bilmiyordum.
         Anlık olayların gücünü hiçbir zaman azımsamayın. Küçücük bir hareketle bir insanın hayatını değiştirebiliyorsunuz... Daha iyiye veya daha kötüye doğru!
         Allah hepimize birbirimizin hayatını bir şekilde etkileyebilme gücü vermiş. Bu gücü iyilik için insanlara yönlendirin ve bu his kalbinizde hep taze, hep sıcak kalsın!

                 

Öğretici öyküler , Hayal Hırsızı

HAYAL HIRSIZI

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışa koşarak
atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin
genç oğluna kadar uzanır. Babasının isi nedeniyle
çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı.
Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak
istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası..
çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine
sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir
kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı.
Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi.
Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi.
Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000
metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.
Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev,
tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı.
Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir
"0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı.
"Neden "0" aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk..
"Bu senin yasında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal"
dedi, hocası.. "Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun.
Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir.
Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da
alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız" ve ekledi:
"Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden
yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm."
çocuk evine döndü ve uzun düşündü. Babasına danıştı.
"Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin.
Bu senin hayatin için oldukça önemli bir secim!."
çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir
değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına..
"Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi..
"Ben de hayallerimi..".....

<<...>>

O, orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki
1000 metrekarelik evinde oturuyor.
Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde
çerçevelenmiş olarak asili.
Öykünün en can alici yani su: Ayni öğretmen,
gecen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi.
çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak" dedi,
"Sana simdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken,
hayal hırsızıydım. O yıllarda
öğrencilerimden pek çok hayal çaldım.
Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın."
MUTLU KALIN,
ESEN KALIN,
SEVGİYLE KALIN.

Aşk Hikayeleri , Gül Kız

GÜL KIZ
Genç adam, işe giderken hergün yolunun
üzerindeki güllerle dolu bahçeye bakmadan
geçemezdi. Her sabah o rengarenk güller içini
neşeyle, sevinçle dolduruyordu. Günler geçtikçe
güllere bakan gözleri, bahçedeki eve takılmaya
başladı . Çünkü, son günlerde o evde, tül perdenin
gerisinde bir genç kızın silüetini görüyordu. Her
geçişinde güllere ve pencerede belli-belirsiz görünüp
kaybolan genç kıza bakmadan edemiyordu.
* * * *
Bir sabah her zamankinden daha erken yola çıktı.
Bahçenin önüne geldiğinde yüreğinin titrediğini,
içinin ürperdiğini hissetti; her gün tül perdenin
arkasında gördüğü kız, bahçede gülleri suluyordu.
Güzel kız, genç adamı görünce yüzü kızararak içeri
kaçtı. Genç kızın hayali gözlerinden kaybolmasın
diye gayret eder gibi gözlerini sabit bir halde bir
güle dikerek öylece kalakaldı. Gördüğü güzelliğin
etkisinde kalmış, sevdalandığını düşünüyordu.
Genç adam, artık hergün bir öncesine göre
biraz daha erken geçiyordu, kızı tekrar görürüm
umuduyla. Fakat tüllerin gerisinde görünüp kaçan
bir silüetten başka şey göremiyor, kahroluyordu.
Genç kız da her sabah heyacanla tüller arkasına
geçiyor, genç adamın gelmesini bekliyordu.
* * * *
Bir gün, genç adam bahçenin önünden geçmedi.
Genç kız gün boyunca boşuna bekledi. Ertesi gün,
daha ertesi gün yine boşuna bekledi, genç adam
gelmedi. Genç kızın yüreğine hüzün doluyordu.
* * * *
Başka bir gün, yine umutsuz gözlerle yola
bakarken, bir grup insanın omuzlarında tabutla
geçtiklerini gördü genç kız. Aklından geçen
korkunç düşünceden tüm vücudunun titrediğini
hissetti, yüreği sıkıştı; yoksa genç adam ölmüş
müydü !.. Genç kız yine hergün tüllerin arkasına
geçiyor, boş gözlerle dışarı bakıyordu. Yüzü de,
artık bakmadığı, sulamadığı gülleri gibi soluyordu.
* * * *
Genç adam bir gün yine geçti bahçenin önünden.
Bir aydır yattığı hastaneden sonunda çıkmış,
ilk iş olarakta güllü bahçenin önüne gelmişti.
Ama ümit içinde geldiği bahçenin önünde, gülen
yüzü asıldı; bahçedeki güller solmuş, pencere kara
perdelerle sımsıkı kapatılmıştı. Genç adam yolda
oynayan çocuklara sordu; "Bu evde kimse
yaşamıyor mu?" Bir çocuk; "İhtiyar bir kadın
yaşıyor." dedi. Genç adam cevabını duymaktan
korkarcasına, başka bir soru sordu ;
" Burda yaşayan genç kız ne oldu ?"
Çocuklardan biri atıldı; "O öldü."dedi, genç adamın
yana düşen kollarını, yaşaran gözlerini görmeden
başka bir çocuk atıldı; "Verem olmuş, dün öldü."
* * * *

Yıllar sonraydı, küçük bir çocuk heyacanla
annesiyle babasının yanına koştu,
güller arasında, sallanan sandalyede
oturan ihtiyar adamı göstererek bağırdı;
"Dedem gülüyor, dedem gülüyor baba !.."
Koşarak ihtiyarın yanına gittiler, gülerken hiç
görmedikleri yüzüne baktılar. Elinde bir gül olan
ihtiyar adamın yüzüne, gerçekten bir gülümseme
yayılmıştı; biten bir hasrete seviniyormuş gibi,
yıllardır görmediği birine kavuşuyormuş gibi mutlu
bir gülümseyişti bu. Fakat gözleri kapalıydı...

Öğretici Hikayeler , Güzellik mi , Düşünce mi ?

GÜZELLİK Mİ DÜŞÜNCE Mİ?

         Ewan 22 yaşına o sene basmıştı, kendinden emin çok zeki ve çok çekici bir genç adam olmanın asaletini taşıyordu. 10 gün sonra Kore'deki bir savaşa katılmak üzere İngiltere'den ayrılacaktı, hiçbir şeyden korkmuyordu ama duygusallığı nedeniyle, ülkesinden ayrılma fikri zor geliyordu ona.
         Ağır adımlarla büyük kütüphaneden içeriye girdi, bir kitap alıp oturdu ve okumaya koyuldu. Gerçekten de çok güzel temalara değinmiş etkileyici bir kitaptı elindeki, ama daha da güzel olanı kitabı daha önce başkasının da okumuş ve bazı yerlere notlar almış olmasıydı. Okuyanın notlar aldığı bölümler Ewan'i da derinden etkiliyor, notları okudukça sarsılıyordu. Kim olabilirdi bu? Hemen kütüphane memuresine gitti ve daha önce kitabı okuyan kişinin kim olduğunu öğrendi. Holly adında bir kadındı, adresini aldı ve eve varır varmaz bir mektup yazdı:
         "Büyük Kütüphanede bir kitap okudum. Eklediğiniz notlar karşısında hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. 10 gün sonra Kore'ye gidiyorum, sizi tanımak ve sizinle mektuplaşmak istiyorum.
           Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
         "Holly'den olumlu cevap geldi ve mektuplar ardı arkasına yazılmaya başlandı. Her yeni mektupta birbirlerinden biraz daha etkileniyor, yüreklerini birbirlerine biraz daha açıyorlardı. 2 sene bu şekilde geçip gitti. Ewan ve Holly birbirlerine belki binlerce mektup yazmış, her mektuptan ayrı tatlar almışlardı.
         Ewan'ın ülkeye geri dönme zamanı gelmişti, son mektubunda Holly'i görmek istediğini yazdı. "Ancak seni tanıyabilmem için bana bir resmini gönder lütfen" diye ekledi.
         Holly buluşmayı kabul etti fakat resmi göndermedi. "Resmin ne önemi var ki? Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi? Yakama kırmızı bir çiçek takacağım." dedi.
         Günler birbirini kovaladı ve Ewan ülkeye döndü. Trenden indiği ilk anda gözleri Holly'i aradı. Bir müddet bakındı, sonra kalabalığın arasından şimdiye dek gördüğü en güzel kadın belirdi. Uzun boylu, çok güzel, uzun sarı saçlı, masmavi iri gözleri ve mavi elbisesiyle muhteşem bir kadındı. Kadına doğru bir adım attı, ama yakasında hiç bir şey yoktu. Kadın gözlerine baktı ve "Merhaba denizci, benimle gelmek ister misin?" diye sordu.
         Tam o sırada güzel kadının omzunun üzerinden, yakasında kırmızı çiçek olan kadını gördü. Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saçlı, tozlu uzun pardösüsü ve kalın bilekleriyle öylece duruyordu. Ewan şaşkındı, az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı ancak karşısında da yüreğine aşık olduğu kadın duruyordu. Kendini toparladı ve yanından geçen dünyalar güzeli kadına aldırmadan ilerledi. Elinde Holly'le birbirlerini tanımalarını sağlayan kitap vardı. Elini uzattı,
         "Merhaba Holly" dedi gözlerinin içi gülerek.
         "Pardon" dedi kadın.
         "Ben Holly değilim.
         Az önce buradan geçen sarı saçlı mavi elbiseli bayan yakama bu çiçeği taktı ve bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi. Sizi garın çıkışındaki cafe'de bekliyormuş..."


Güzel Yaşamın On Anahtarı , Ünlü Cümlelerden Derlenmiştir

        GÜZEL YAŞAMIN 10 ANAHTARI
        Her ülkenin binlerce atasözü var, özdeyişi var. Bunlar birikimlerin hap halinde ifade edilmiş şekli.Ünlülerin, toplumları etkileyen kişilerin özdeyişleri var, çoğu zaman yazarlar anlatmak istedikleri konuya giriş yaparken "ufuk açma" niyetine alıntı yaparlar.   Philip E. Humbert adlı bir psikiyatri profesörü, "İnsanlara mutlu yaşamın anahtarını 10 kuralda toplayacak olsam, hangi deyişleri seçerdim" diye kapsamlı bir çalışma sonrası bir liste çıkartmış.
        1. Kendini tanı -Sokrat
        Kendi içinde yolculuk yap. Günlük tut. Kalbin, gönlün, vicdanın ne diyor? Neyi öne çıkartıyor? Dünyaya bilinçli bakmanın yolu başta bu iç yolculuktan geçiyor.
        2. Olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol - Mevlana
        Dürüst ol, adil ol, hakça düşün. İçinden gelen sesin öne çıkardığı değerleri koru. Hayatta birşeyleri korumak için ayakta kalmazsan her şey seni düşürür.
        3. En yukarda aşk var - Aziz Paul
        Sesi müziğe dönüştüren aşktır. Aşk olmazsa, sevgi ilişkileri yoksa, ihtimam eksikse hayatın kuru bir daldan farkı kalmaz.
      4. Dünyayı hayal gücü döndürür - Albert Einstein
        Yaptığımız her şey hayal kurarak başlar. Hayat -herkes için- hayalleri gerçekleştirmek ve yapabileceğinin en iyisi, olabileceğinin en güzeli peşinde gitmektir. Bobby Kennedy'nin sözü gibi: Diğerleri dünyaya bakıyor ve "Neden" diye soruyor. Ben bambaşka bir dünya düşünüyor ve "Neden olmasın" diye soruyorum
        5. Fazla güzellik göz çıkarmaz - Mae West
        Güzel hayat doya doya yaşanır. Mutluluk paylaşılır, hayatı sevme hissi coşkuyla beraber gelir. Ruhun müziğinde "Haydi bastır, göster kendini" temposu vardır. Kibir değil, coşku!
        6. Fırsatlar yakalandıkça çoğalır - Sun Tzu
        Başarı cesaret ister, başlangıçtaki cesaret sonradan inanca dönüşür. İnanç insanlığa daha iyi hizmet arzusuna dönüştüğünde fırsatlar yelpazesi yukarı bir seviyede tekrar açılır.
        7. Ya yap ya yapma. Denemek yok! - Yoda (Yıldız Savaşları)
        Hayat seri hareket, karar ve kararlılık gerektirir.Tereddütte kalanlar geride kalır. Hayatın üstüne gitmezseniz hayat sizin üstünüze gelir.
        8. Mükemmellik, ekleyecek bir şey kalmadığında değil, alınacak bir şey kalmadığında oluşur - Antoine de St.Exupery
        Hayatınızı basitleştirin. Basite indirge, indirge, bir kere daha indirge... O zaman ne kalıyor, ona bak. İstekler listenizi kısa tutun. Kısa tutun ki fokus edebilesiniz. Güneş ışığına büyüteç tutmak gibi, odaklamazsanız hayatı yakamazsınız.
        9. Kabiliyet yoksa sanatçı olmaz, ama çalışılmadıkça kabiliyet hiç bir işe yaramaz - Emile Zola
        Ancak akıllı, bilinçli ve odağı şaşmayan çabalar sonrası olası potansiyelin yapabilecekleri gerçekleşir. Elması yontmadıkça elinizde sadece bir taş parçası vardır.
      10. Hayatı yaşamanın iki yolu var. Biri hiçbir şey mucize değilmiş gibi yaşamak... Diğeri her şey mucizeymiş gibi yaşamak - Albert Einstein.

        Şükretmeyi unutmamak gerek!

Güzel , Anlamlı Sözler 190 Tane

GÜZEL SÖZLER


1-      Al hançeri vur yüreğime vur kanlar fışkırsın sakın fazla derine inme çünkü orada sen varsın...
2-     Bulabilseydim dünyanın en sivri bıçağını saplardım kalbimin en derin köşesine ve akan kanlarla yazardım seni seviyorum diye...!
3-     Bir gün belki mezarıma gelirsin. Hava kararır, şimşek çakar, gök gürler ve benim mezardan bir el çıkar. Sana kefeninin bir parçasını uzatır. Arasında gül vardır ve içinde 'seni unutamadım' yazar.
4-     Hayatta iki gülü sevdim!!! Biri kırmızı diğeri beyaz!!! Sen beni unutursan kırmız gül solsun!!! Ben seni unutursam beyaz gül kefenim olsun!!!
5-     Seni göklere yazdım bulutlar sildi, yerlere yazdım yağmurlar sildi, denizlere yazdım dalgalar sildi, kalbime yazdım orda ebediyen kalacaksın.
6-     Gözlerin dolarsa bir gün, bil ki ben seni anıyorum. Kalbin yanarsa bir gün, bil ki ben ağlıyorum. Bir gün ağlamak gelirse içinden, bil ki ben de yaşamıyorum...!
7-     Dal rüzgarı affetse de kırılmıştır bir kere.
8-     Dünyada iki kör tanıyorum; biri beni görmeyen sen, biri de gözü senden başkasını görmeyen ben.
9-     Benim kalbimi kırmak suya yazı yazmaya benzer, o kalbi tamir etmek ise kayan yıldızı tutmak gibidir. Sen suya yazı yazmayı başardın, şimdi kayan yıldızı bekle..
10-    Sevgiyi göstereceksin, söylemek yetmez. Sevgiyle dokunacaksın, düşünmek yetmez. Sevgi ağzında olacak, gözünde yetmez. Sevgiyi vereceksin gönlünde yetmez...
11-     Sana duyduğum sevginin en ufak zerresini bir başkasına duysaydım onun uğruna feda edebileceğim en değersiz şey canım olurdu...
12-    7 ayrı iklimden 7 çeşit arı getirseler, 7 çeşit arı 7 ayrı çiçeği dolaşsa, 7 ayrı çiçekten 7 çeşit bal yapsa senin kadar tatlı olamaz...
13-    Seni kalbimin en derin hücrelerine koyuyorum sakın avukat tutma çünkü seni çok seviyorum.
14-    Uzaklıklar küçük sevgileri yok eder, büyükleri ise yüceltir tıpkı rüzgarın mumu söndürüp ateşi yükselttiği gibi....
15-    Kocaman okyanusta bir su damlası olmak veya uçsuz bucaksız bir çölde kum tanesi olmak, ama; en önemlisi senin sevgilin olmak....
16-    Ne zaman kör ve sağır bir ressam, düşen gülün resmini kristal zemin üzerine yapabilirse o zaman ben seni unuturum.
17-    Affetmek Allah’a, ağlamak çocuklara mahsustur. Allah olmadığım için affetmeyecek çocuk olmadığım için ağlamayacağım.
18-    Güneşin bile buz tuttuğu yerde eğer bir ışık görürsen, bil ki o benim sana yanan kalbimdir.
19-    Sevgi değer vermesini bilmektir. Sevgi birliktelikten sevinç duymaktır. Sevgi bilinçtir.
20-    Aşk için kan lazım deseler dünyanın atar damarını keser kan bulurum. Yok illa bu kan senin kanın olacak deseler kolumu keser kan bulurum. Eğer bu sevgiye bu aşka değecek isen...
21-    Yağmurlu bir günde sana koşar gelirsem ıslak saçlarımı düzelt... Başımı omzuna yasla nemli dudaklarımı dudaklarına ansızın değdir. Masum ve üzgün bir çocuk gibi konuşursam anla sana muhtacım ver ellerini ellerime, yalanda olsa seni seviyorum de...
22-    Hadi gökyüzünden senin için tuttuğum, üzerine tüm duygularımı yüklediğim, yıldızı al, yüreğimden yüreğine yollar var, hadi benim için uzaklardan bir tebessüm yolla...
23-    Dünyada iki tane gül olsun, biri beyaz biri kırmızı. Kırmızı seni sevmediğim zaman solsun. Beyaz beni sevmediğinde kefenim olsun.
24-    Bir deniz düşün, susuz. Bir insan düşün, mutsuz. Bir gece düşün, uykusuz. Bir bahar düşün, çiçeksiz. Bir gönül düşün, sevgisiz. Bir de beni düşün, sensiz. Seni seviyorum...
25-    Duygular vardır anlatılmayan, sevgiler vardır kelimelere sığmayan, bakışlar vardır insanı ağlatan, insanlar vardır ki asla unutulmayan, işte sende onlardansın!!!
26-    Karanlık gecede önemli değildir yıldızları görmek, gündüzleri yıldızları görebilmek marifet. Aşık olmak önemli değil, bir ömür boyu sevebilmek marifet.
27-    Bulutlara yükledim özlemimi, rüzgarlarla yolladım sevgimi, yağmurlar yağdırdım göz yaşlarımla, küçük melekler gönderdim seni öpmeye geldiler mi?
28-    İnsanlar tanıdım yıldızlar gibiydiler. Hepsi gökteydi. Hepsi parlıyordu. Ama ben seni güneşim seçtim ve bir güneş için bin yıldızdan vazgeçtim.
29-    Seni yıldızlara benzetiyorum, yıldızlar kadar parlak, yıldızlar kadar ulaşılması zorsun ama yıldızlar milyonlarca, sen biganesin...
30-    Bir gün güneşe buz ile adını yazan birisi olursa bil ki seni benden daha çok seviyor.
31-    İskelemin ayağındaki balıklar getirdi haberini, dediler ki 'Bir deniz kızı haber uçurdu sana' inanamadım, gökyüzüne baktım; martılar gülümsedi bana!
32-    Umut yazıyorum bir kır çiçeğinin taç yaprağına. Nice soğuklara dayanıyordu bir sözünle kırılıverir diye korkuyorum...
33-    Benim için insanlar ikiye ayrılır, sevdiklerim ve diğerleri. Sevdiğim insanlar da ikiye ayrılır, çok sevdiklerim ve diğerleri. Çok sevdiğim insanlar da ikiye ayrılır, sen ve diğerleri.
34-    Seni yıldızlara benzetiyorum onlar kadar uzak ve onlar kadar değerlisin ama aranızda tek bir fark var, onlar milyonlarca sen bitanesin!!!..
35-    Kocaman okyanusta bir su damlası olmak veya uçsuz bucaksız bir çölde kum tanesi olmak, ama, en önemlisi senin sevgilin olmak...
36-    Hani gözler vardır, sözleri anlatır... hani sözler vardır, gözleri ağlatır... bir de sevgi vardır, seni... yalnız seni anlatır...
37-    Yarı dalgalı olmamalı deniz, ya kudurmalı, ya durulmalı, ya sonuna kadar batmalı. Hançer kınında kalmamalı, yarı sevdalı olmamalı gönül, sevdi mi ölümüne sevmeli...
38-    Güller içinde geçse de ömrüm senin üstüne gül koklamam gülüm. Seni koklamaksa ölüm. Sen buna değersin gülüm.
39-    Seni ne kadar sevdiğimi bilmek istersen gökyüzündeki yıldızları saaaaay.
40-    Gözlerinden süzülen bir damla yaş olmak isterdim. Gözlerinden doğup, yanaklarından süzülüp, dudaklarında ölmek için...
41-    Sen en büyük sevgiyi hak edecek kadar mükemmel ama herkesin sevmeyi hak edemeyeceği kadar özelsin. Bu gül sana vereceğim son hediyem. Maalesef ben sana bu gülü verecek kadar alçağım; ama yine biliyorum ki sen bu gülü alacak kadar alçak gönüllüsün...
42-    Birlikte yaşayabileceğin biri ile değil onsuz yaşayamayacağın biriyle ol! Geldiği zaman boşluk dolduranlardan değil gittiği zaman yeri doldurulamayanlardan olsun.
43-    Sen giderken birlikte ağlamıştık. Yerini şimdi yağmura verdim sen gelene dek gözyaşıma ortak olacak başka göz değmesin diye gözlerime.
44-    Önce düştüğümde kalkmayı öğrendim. Sonra aleve dokunduğumda acıyı... Sevmeyi öğrendim sevilmeyi.. sonra terk edilip beklemeyi.. sayende unutulmayı da öğrendim.. her şeyi öğrendim de yalnız unutmayı öğrenemedim!
45-    Ne zaman çöller deniz, denizler çöl olursa, kayada nilüfer çöllerde çam çıkarsa, güneş kararıp ay bizim eve düşerse, o zaman seni unutup başkasını severim...
46-    Seni bu dünyada 3 kişi seviyorsa bunu bil ki en çok seven benim, seni bu dünyada 2 kişi seviyorsa ilki benim, seni bu dünyada bir kişi seviyorsa o bir tek benim seni bu dünyada kimse sevmiyorsa bil ki ben ölmüşüm.
47-    Bir dalda 7 gül 6’sını rüzgar alır biri kalır. Alayım diye onu 7 kere çağıracağım seni 6 sında gelme ama söz ver 7. sinde tek sözümle tek gülle gel.
48-    Yüreğimdeki tüm çiçekleri sana kopardım, sana topladım, güneşi odama aldım, rüzgardan şarkılar yaptım. Bir seni söyledim sonra şarkıları...
49-    Sen her zaman nerede olursam olayım ne düşünürsem düşünüyüm her an kalbimdesin seni ne kadar sevdiğimi kelimeler ile anlatamam ama şunu bil seni seviyorum!!!!!!
50-    Düşünüyorum da, düşüncelerin en güzeli, senin beni düşünüp düşünmediğini düşünürken, düşündüğünü düşünmek olsa gerek diye düşünüyorum.
51-    Çok çekti yüreğimiz hep olsun dedik. Ama kalbimizdeki sevdayı biz yenemedik. Hep beraberliğimizde uzak durup içimizi yedik. Sevdayı böylesi bildik biz...
52-    Sen var ya sen sigaram gibisin, dumanı saçların, alevi gözlerin. Yalnız bir fark var ben sigara yaktıkça sen beni yakıyorsun.
53-    Güllerin arasında geçse de ömrüm, senin üstüne gül koklamam gülüm, gülü koklamak olsa da ölüm, senin için ölmeye değer be gülüm.
54-    Bir pınarsın içilen ama hiç kanılmayan, seveni yanıltmayan, sevince yanılmayan, özlenen sen, özleyen sen, özleten sen.
55-    Varken doyulmayansın, yokken dayanılmayansın.
56-    Bir telefon bekliyorum 'sevgilim' diye başlayan 'seni seviyorum' diye biten bir telefon bekliyorum dün gelmesi gereken bugün hala gelmeyen.
57-    Bir dilenci gibi kapına geleceğim. Beni görünce tanıyamayacaksın. Para vereceksin; param var diyeceğim! Ekmek vereceksin; karnım tok diyeceğim! "öyleyse ne istiyorsun?" diye sorduğunda: "bir zamanlar sana verdiğim kalbimi" diyeceğim!
58-    Sen son cümle ben noktayım, bitme bensiz bitme sakın! Bana benden uzaktayım, sana senden fazla yakın. Su bende ben kuraktayım. Var uzakta, yokta yakın sana bensiz varmaktayım. Sakın durma gitme sakın...!!!
59-    Gözlerine bakınca dalar giderim uzaklara! Uzaklara bir yere yalnız ikimizin yaşadığı doyasıya kanmak isterim sana! Sana aşığım bebek kokulu yarim.
60-    Ne içimde seni unutmak gibi bir çaba var, ne de aşkımı körükleyen bir rüzgar... ne seni görmeden yaşayacak kadar güçlüyüm, ne de seni görmeye dayanacak halim var..
61-    Ne olurdu bir yaprağın daha olsa, bak sevmiyor işte hain papatya..
62-    Yalnızlık gecelerin, ümit bekleyenlerin, hayal çaresizlerin, yağmur sokakların, tebessüm dudakların, hüzün ellerin, sen ise sadece benimsin birtanem...
63-    Ben seni dün sevmedim çünkü dün bitti, ben seni bugün sevmedim çünkü bugün bitecek ben seni yarın sevdim çünkü yarınlar hiç bitmeyecek..
64-    Bana seni seviyorum dediğin zaman bu yalan bile olsa bu yalanı dünyanın bütün gerçeklerine değişmeye hazırım.
65-    Aşk insanın hem dostu hem de düşmanıdır. İnsanı onun gibi yıkan, onun gibi sevindiren bir şey daha yoktur hayatta.
66-    Dün de bugün de yarın da yüreğinde yüreğin kadar yanındayım, kendini yalnız hissettiğinde elini yüreğine koy ben hep ordayım.
67-    Rüyalarını papatyalarla yatağını gül yaprakları ile süsledim üzerini sevgimle örtüp kâbuslarını ben aldım ki en tatlı rüyaları göresin!
68-    Hayatta kimse için ağlamaya değmez, ağlamaya değenler zaten ağlatmaz, ağlarken başını dik tut ki göz yaşların seni ağlatan kadar alçalmasın...
69-    Kalbimi kırmak suya yazı yazmaya benzer kırılan kalbimi düzeltmekse gece doğan güneşe dokunmaya benzer, sen o suya yazı yazdın şimdi güneşin doğmasını bekle....
70-    Bir gün gözlerin bir noktaya dalarsa bil ki o gün seni düşündüğüm gündür. Bir gece yarısı titreyerek uyanırsan bil ki o gün resmini öptüğüm gündür..
71-    Senden güneşi istemedim, topla demedim yıldızları, gökkuşağından taç istemedim sadece "sev" dedim...
72-    Umut yazıyorum bir kır çiçeğinin taç yaprağına. Nice soğuklara dayanıyordu bir sözünle kırılıverir diye korkuyorum.
73-    Kıymetimi bilmen için gitmem mi gerek! Sevdiğini anla artık büyüdün bebek! Masal değil ki bu aşk, öğrenmen gerek! Gitmesi kolay olur zor olan sevmek...
74-    Ne hasta bekler sabahı / Ne taze ölüyü mezar / Ne de şeytan bir günahı / Seni beklediğim kadar...
75-    Gün bir gün sevdalanmış geceye. Gece de yakamoz düşürmüş denize. O günden bugüne geceyle gündüz ayrılmaz olmuş, ta ki güneş tutulup gölge düşürene dek sevdalarına.
76-    Kendini yalnız hissettiğini düşündüğünde dün de bugün de yarın da yüreğin kadar yanındayım elini yüreğine koy ben hep oradayım.
77-    Bir çember olsa, ortasında sen, sana eşit her noktada ben. Sen her dönüşte beni, ben bir bakışımda seni görsem. Sevinçler kırış, üzüntüler teğet olsa....
78-    Bırak kendini akışına zamanın, insan yaşamak için derin nefes almalı. Haydi, duymadığım sözler fısılda bana, dudakların nemli, sesin sevdalı.
79-    Mutluluk bankasının güzellikler şubesinin 2001 sayılı hesabınıza 365 günlük sevgi yatırılmıştır istediğiniz an kullanabilirsiniz...
80-    Aşk! Kaçmaktan çok kovalamayı, görmekten çok özlemeyi, gitmekten çok beklemeyi, dokunmaktan çok düşlemeyi sever!!!.. Ve o kadar haince nerde imkansız onu sever..
81-    Rüyaların en güzelini görürken Tanrının sana gönderdiği meleklerin kanatları o kadar büyük olsun ki en masum anında bile sana kimse zarar veremesin.
82-    Küçük kelebeğin tül kanatlarının pırıltılı tozları parmak uçlarıma karıştı onlar oradan ne zaman uçarlar sen de yüreğimden o zaman?
83-    Bazı aşklar okyanus gibidir görmesen de sonunun bir yerlerde bittiğini bilirsin, şimdi okyanuslar bile kıskanır sana olan sevgimi. Görmesem de sonunu biliyorum sonsuza kadar bitmeyecek.
84-    Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar, ben sana onuncu köyden sesleniyorum. Seni çok ama çok seviyorum....
85-    Gözlerin gözlerimde, ellerin ellerimde, kalbin içimde ve ruhun bedenimde olduğu sürece seni sonsuza kadar seveceğim.
86-    Ağırdır sevmelerim her yürek taşıyamaz, büyüktür umutlarım her omuz kaldıramaz, her şey olur da şu kalbim bir tek aşık olamaz..
87-    Ömrüm seni beklemekle geçecekse ve ölüm seni beklerken gelecekse bil ki seni orda da bekleyeceğim....
88-    Güzelsin, şirinsin, şahanesin. çektiğim çileme tek bahanesin. Melek mi, şeytan mı bilmem ki nesin. Tuzaktan tuzağa atsan da olur, ben seni seviyorum sen sevmesinde olur.
89-    Eller bana kalpsizsin diyorlar, doğru çünkü kalbimin sende olduğunu bilmiyorlar!!!
90-    Seni her özlediğimde kalbime bir yıldız çiziyorum. Seni ne kadar özledim? Artık kalbimde bir gökyüzüm var, çünkü seni seviyorum.
91-    Duyuyorum sana dokunmanın ezikliğini ve düşünüyorum asık olmanın rezilliğini, inan yanındayken çekiyorum en çok hasretini!!
92-    Yıllardır sevgimin öyle çok muhafızı ve öyle çok düşmanı oldu ki inan ben seninle onları astım ve inan ki seni seviyor olmak bile büyük bir nimet benim için .
93-    Nasıl doldurduysan hayatımı varlığınla, ben de yazmak isterim adımı defalarca dudaklarımla dudaklarına..
94-    Uçurumdan düşerken tutunacak dalım olsan ölmekten değil seni kırmaktan korkarım...
95-    Aramızdaki mesafeler ne kadar uzun olursa olsun sonsuzluğa giden tüm yollara adını yazdım hangi yoldan geçersen geç seni sevdiğimi okuyacaksın...
96-    Kuyruklu yıldızlar vardır, dünyaya yetmiş yılda bir gelirler. İnsanlar onu hayatları boyunca ya bir kez ya da hiç görmezler. Ben gördüm; o da sensin bir tanem...
97-    Aşkım var dağlar bilemez, sevgim var kimsenin aklı alamaz, bir de sen varsın ya bir tanem dünyada kimse böyle sevemez...
98-    En güzel deniz gidilmemiş olandır, en güzel çocuk daha büyümedi, en güzel günlerim seninledir ve sana söylemek istediğim en güzel söz daha söylenmemiş olandır: seni seviyorum...
99-    Bir ilk gibi yaşayacağım içimde, kalan son sevgi parçasını seninle, sakın ayrılmayalım aşkım ölsem bile ellerinde...
100-   Sen engin acılarla kavrulan biçare yüreğimde, sevgi dağının doruğundaki erişilmez buzulu eriten kızıl güneş...
101-   Aşk gülü dikeniyle avuçlamaya benzer! Ellerin kan içinde kalır ama dikenlerin hesabını gülden soramazsın.
102-   Bir gün dudakların kurursa okyanusu getiririm sana akşam ayazında titrersen güneşi getiririm sana eğer gönlün bir sevgi ararsa kalbimi söküp getiririm sana.
103-   Bataryası zayıf rüyalarımıza şebeke hatası sebebiyle bir süre ulaşılamadı. sırdı ısa fule çeken hattımla senınleyım.
104-   Sesini duysam da her an yüzünü görmek gibi değil, özlediğimi bil her an hiç bir şey seni sevmek gibi değil.
105-   Yatağını gül yapraklarıyla rüyalarını papatyalarla süsledim üzerini sevgimle örttüm tüm kabuslarını ben aldım ki sen rahat uyu bırtanem! Aşkım yatağın, sevgim yorganın, yüreğim yastığın olsun iyi uyu bir tanem.
106-   Sen seni sevene görmeyecek kadar körsen. O da sana sevgisini söylemeyecek kadar gururludur.
107-   Bizim ömrümüzde ırmaklar vardır. Sularında hayallerimizi yüzdürdüğümüz. Bizim ömrümüzde dostlarımız vardır günlerimiz ayrı geçtiğinde üzüldüğümüz.
108-   Ben sevdanın sokağında oturuyorum geceler hiç bitmiyor. Ben hiç uyumuyorum.
109-   Bir yağmur damlası seni seviyorum anlamını taşısaydı ve sen bana seni ne kadar sevdiğimi soracak olsaydın inan ki bir tanem her gün yağmur yağardı.
110-   Yüreğim hafif ıslaktır benim, kuytu köşelerde ağlamaktan ve rengi hafif uçuktur kurusun diye kaç kez güneşe asmaktan.
111-    Gözlerin nehir, kirpiklerin köprü olsa ben üzerinden geçerken ipler kopsa ve düştüğüm yer dudakların olsa, ne seni unutmak için bir çabam var içimde ne de aşkımı körükleyen bir rüzgar, ne seni görmeden durabilecek kadar güçlüyüm, ne de görmeye dayanacak kalbim var.
112-   Bir gün hayatın bütün güzelliklerinden vazgeçip sessiz sedasız ölüme gitmek istersen yanıma gel ki sana sensiz yaşamanın sensiz olmanın ölüm olduğunu göstereyim.
113-   Gözlerin gözlerime değdiğinde felaketim olurdu ağlardım. Ne zaman ayrılık saati gelse içimdeki güllerin boynu bükük, bir zaman kalırım öylece. Neden sonra gittiğini anlarım içimde güller ağlar ben ağlarım.
114-   Haydi gel tut ellerimi! Benimle meydan oku her çaresizliğe benimle uyu benimle uyan. Birlikte varalım onuncu aylara, ben bir eylül sen bir Haziran. Ne zaman tutsam ellerini gözlerimin önünden mevsimler geçer, ne zaman gözlerin gözlerime değse Samanyolu’ndan bir yıldız düşer.
115-   Bugün yine bir meyhane keşfettim mezarlığın karşısında. Bir gün beni ararda bulamazsan ya meyhanedeyim ya da tam karşısında.
116-   Seni günde bir defa düşünüyorum oda 24 saatime mal oluyor.
117-   Denizi geçerken maviler takıldı boğazıma, karaya vuran balık gibi çırpınıyorum.
118-   Hasret kapımda nöbetler tutuyor, sevgilim uzak bir şehirde gözlerim onu arıyor.
119-   Bir kuş olup gitsem aşsam şu enginleri varsam senin yanına, öpsem doyasıya koklasam, hani o gün beni anlayan sen gitmiştin ya seni başkalarında aradım ama yoktu beni senin kadar anlayan. Yine de üzülme çünkü ben seni sensiz de sevebiliyorum....
120-   Aşka meyli olmayan kanatsız kuş gibidir. Vah ona!!...
121-   En güzel yarınlar senin olsun, sen buna layıksın ömrün mutluklarla dolsun, eğer gün gelir de sen beni unutursan inan ki tatlım canın sağ olsun.
122-   Hiç bir kız bir erkeğe boyun eğmez, hiç bir erkek bir damla gözyaşına değmez.
123-   Yanağına düşen kar tanesi eriyip dudaklarına indiğinde ve bir damla serinliği biriyle paylaşmak istediğinde yüzünü rüzgara dön ordayım.
124-   Her gün istemem yılda bir kere adımı anmayı sakın unutma.
125-   Bir erkekle mutlu olmak için onu çokça anlayıp az da olsa sevmek; bir kadınla mutlu olmak içinse onu çokça sevip anlamaya hiç çalışmamak gerekir.
126-   Bir gün sevgilim sordu aşk nedir diye. Biraz zaman istedim düşüneyim diye. Ertesi gün gördüm onu bir başkası ile. Kulağına fısıldadım aşk ızdıraptır diye.
127-   Seni seviyorum diyen sözlere değil, senin için ağlayan gözlere inan.
128-   Sene ben değil gözlerim seçti, onlar sevdi onlar beğendi, sen benim değil onlarınsın gittiysen bana ne onlar ağlasın.
129-   Gözleriyle gözlerine göz koyanın gözlerimle gözlerini oyarım.
130-   Gözlerini gözlerden sakın gözlerin gözlerime lazım.
131-   Ne yeminler bozdum geceler büyürken sensiz, ne yeminler bozdum yıllar geçerken sitemsiz, ne yeminler bozdum tarifi bile imkansız, senin için ey gülüm!!!...
132-   Nasıl uzaktaki yıldız parlak geliyorsa insana uzakta olduğun için tutkunum sana. Hani en güzel aşklar imkansız gelir ya insana imkansız olduğun için aşığım sana!.
133-   Yeryüzünde biten her aşk için gökyüzünde bir melek ağlar.
134-   Unuturum deme de inanma sakın ömrümce kalbimden silinmez adın.
135-   Beni bir dakika değil, bir saniye değil, bir saniyenin onda biri kadar sev... Bir yıl değil on yıl değil bin yıl mesut olurum.
136-   İnsanlar gelmeleriyle yansızlıklarını dağıtanları severler, gitmeleriyle kendilerini yalnız bırakanlara aşık olurlar.
137-   Yarı gönül vermemeli sevgili sonunda sevmeyecekse, hele yarı dudak hiç doyasıya öpmeyecekse!.
138-   Onun güzelliğini herkes görüyorsa o bence az güzeldir. Herkes biliyorsa o bence hiç güzel değildir. Onun güzelliğini yalnız ben görüyorsam bu sevgidir. Onun güzelliğini yalnız ben biliyorsam bu aşktır. Hiç kimse bilmiyorsa bu yansızlıktır.
139-   Hayat yaşandığı kadar vardır. Gerisi ya hafızalardaki hatıra ya da  hayallerdeki ümittir.
140-   Hayat gülümsedikçe ve umut ettikçe yaşamaya değer.
141-   Kimsesizim hışmım da yok hasmım da! Görünmezim cismim de yok resmim de.
142-   Ben seni deli gibi sevdim, sen beni deliyim diye sevmedin.
143-   Yarınlar hep güzel olacak derler oysa bugünler de dünlerin yarını değil mi?
144-   Bir aptalın sizi öpmesine izin verin, ama bir öpücüğün sizi aptal etmesine asla!.
145-   Sevgi basittir, karmaşık olan bizleriz. Sevgi güven verir insanlar aldatır.
146-   Sevgiye her zaman güven, ama insanlara asla!..
147-   Sana en muhtaç olduğum şu anda gel! Yaşamak olsa da gel ölüm olsa da gel!..
148-   Gidenler yokluklarıyla değil, gederken söyleyemedikleri sözler yüzünden hüzün verirler!
149-   Güneşi seviyorum diyorsun güneş açınca gölgeye kaçıyorsun. Yağmuru seviyorum diyorsun yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun.
150-   Bu güzel aşkımıza nokta koyma, sana kucak dolusu virgül getirdim,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
151-   Sana şarap vereceğim, iç ama sarhoş olma. Sana bir gül vereceğim, kokla ama soldurma. Sana kalbimi vereceğim, sev ama incitme!...
152-   Maviler giyer bulut olurum, yeşiller giyer bahar olurum, bakarsın bir gün beyazlar giyer senin olurum.
153-   Hep beni kimse sevmiyor ki derdin! Usulcacık sokulup yüreğine “ben” demek isterdim.
154-   Bir ömür boyu seninleyim desen de istemem artık. Çünkü sen rüzgarın coşturduğu bir toz bulutusun, bugün bana esersin “yarın ellere”!...
155-   An gelir insan gülerken ağlarmış. Gözyaşları sel olup kalbine akarmış. Kahkaha bir maske derler bilir misin? İnsan sevdiğinden ayrılınca bu maskeyi takarmış.
156-   Bana dünya yuvarlaktır dedin, dediğin doğruysa neden geri dönmeden.
157-   Allah gücü erkeğe güzelliği kadına vermiş, ne var ki her şeyi yenen güç güzelliğe yenilmiş.
158-   Ben seni unutmak için sevmedim ama ne için sevdiğimi unuttum.
159-   Dudaklar yalan söyleyebilir ama gözler asla!..
160-   Her seven adsız bir kahramandır ve insan sevebildiği kadar insandır.
161-   Sana sevgimi yıldızlara benzetiyorum. Seni ne kadar da seviyorum artık benimde yüreğimde bir gökyüzüm var.
162-   İnsanlar tanıdım yıldızlar gibiydiler. Hepsi de gökyüzündeydi. Ama ben güneşi yani seni seçtim. Senin için bir yıldızdan vazgeçtim. (ama sen anlamadın yazık!!!!!!....)
163-   İçine düşen her hüzün damlası sana seni ne kadar çok sevdiğimi hatırlatsın.
164-   Artık bulutlara yazıyorum hasretimi, yağmur yağınca anlarsın seni ne çok özlediğimi!...
165-   Bu akşam içimde tuhaf bir sıkıntı var. Dünyada sanki bir ben kalmışım, sanki herkes nerde keder varsa bırakmış ben nerde bulduysam toplamış almışım.
166-   Uçurumun kenarında da olsan sırf hayata gıcıklık olsun diye gülümse.
167-   Kapının önünde aşk yapma aşkın gözü kördür ama komşularınki asla.
168-   Kalbimde arama eski yerini, sen gözümden akan sele karıştın.
169-   Sene sordum sokak lambalarına bekleme boşa gelmez dediler. Boynumu büküp de baktım onlara halime acıyıp zavallı dediler.
170-   Gülün dikeni olmasa hiç bu kadar sevilir miydi.
171-   Aşkımızı istemeyenler, bizi çekemeyenler, ayrılın artık deyenler, hey siz! Siz kazandınız.
172-   Bugün seni dünden çok yarından az seveceğim.,
173-   Bir sen varsın dünyamda beni anlayan, bir de sevmek var içimde sıcaklığınla yanan.
174-   Sev! Öyle sev ki kalmasın bir damla gurur. Gururun başladığı yerde sevgi ızdırap olur.
175-   Tahammülüm kalmadı seni böyle severken sensizliğe!
176-   Beni vur külümü uzak dağlara savur, ama ellere verme!
177-   Biliyorum günün birinde ne kadar büyük bir hata yaptığını anlayacaksın. Ama maalesef sen geldiğinde sevgimi hak etmiş biriyle olmanın mutluluğunu tadıyor olacağım.
178-   Huzurum kalmadı şu fanı dünyada! Sevilmeye layık olan ancak sevmesini bilendir.
179-   Sen çölde açan bir gül olsaydın inan seni soldurmamak için göz yaşlarımla sulardım.
180-   Batan güneş umudumuz doğan güneş tesellimiz olsun.
181-   Sevmemiştim kimseyi seni sevdiğim kadar, çekmemiştim kimseden senden çektiğim kadar.
182-   Aşkınla sararıp solacak kadar, sevginle bahtiyar olacak kadar, uğruna canımı verecek kadar seviyorum desem inanır mısın?
183-   Sevdim seni bir kere başkasını sevemem, deli diyorlar bana desinler değişemem.
184-   Bu dünyada iki kusursuz insan vardır. Biri doğmamıştır diğeri ise ölmüştür.
185-   Toz pembe hayallerimiz vardı pembesi gitti tozu kaldı.
186-   İnsan hayatı soruyla başlar soruyla biter. Adını ne koydunuz ilk soru, merhumu nasıl bilirdiniz son soru. Sessizlik her şeyi cevaplar.
187-   Çiçekler bile üşür donuk bakışlarla. Düşmanımın nefreti dostumun sevgisinden daha gerçektir.